Toprak Ana

Dünyada milyarlarca insan, milyarlarca da hayat var. Dünyanın bir yanında savaş, açlık ve ölüm kol gezerken öte yanda bolluktan ve gerekli gereksiz tüketim alışkanlığından çöplere atılanlar. Hep düşünürüm çöpe atılacağına yiyeceğimizden fazlasını, bir lokma ekmek bile bulamadığı için açlıktan ölen insanlara ulaştırabilmenin bir yolu olsaydı keşke, diye. Bilen varsa söylesin…
Çöpe atılan onca yiyecek bir yana, bir de toprakta, organik çöpler kadar çabuk “erimeyenler” var ki onlar da başlı başına koca bir problem! Milyarlarca insanız, dedik. Bir düşünün hergün her bir insanın yiyip, içerek, okuyarak, yıkanarak, çamaşırını ve bulaşığını yıkayarak tükettiklerini… ve bütün bu işlerden geride kalanları. Ne kadar çok plastik, ne çok kağıt, bir o kadar da metal ve camın atıldığını. Çıkan egzoz gazları, atık sulardaki deterjanlar, ilaçlar, dökülen petrol de cabası.

(En çok da atılan cama acıyorum. Öyle zor elde ediliyor ki, camın kıymetini bilmiyoruz yeterince! En çok da depozitosuz şişelere kızıyorum. Çünkü bir yerde depozito mecbur ediyor insanları o şişeleri geri döndürmeye. Ama depozitosu olmayınca, bitince çöpe atıveriyorlar. İzmir’de çalıştığım şirkette, bir karton kutu koyup depozitosuz şişeleri oraya atmaları için teşvik ediyor, kutu dolunca da şişeleri bir torbaya doldurup şişe kumbaralarına atıyordum. Tabi bu proje fazla destek görmediğinden uzun sürmemişti :(

Denize atılan 1 tek plastik şişenin 450 yılda kaybolduğunu okuduğumda, inanın, dehşete düşmüştüm. 1 tek plastik şişe 450 yılda yok oluyorsa, denizlerimizde hala yüzecek yer bulabildiğimiz için, demek ki biz ve birkaç yüzyıllık nesiller hala şanslıyız. Tabi ki ne biz ne de şimdi bilinçlendirmeye çalıştığımız çocuklarımız göremeyecek bu gidişatın neye varacağını ama sonraki nesillere daha ileriyi gören bir bilinç miras bırakmak bizim elimizde.

Halbuki atılmak yerine, geri kazandırmak bir alışkanlık haline gelebilseydi, hem ekonomik açıdan kazançlı hem de çevre dostu bir davranış olurdu. (İzmir Belediyesi’nin başlattığı geri dönüşüm için toplama projesinin hala devam ettiğini görmek İzmir’deyken sevindirmişti beni. Annemin balkondaki dönüşüm kutusu bir dolup bir boşalıyordu :)

Her ne kadar biz doğanın kıymetini bilmesek de, doğa bize karşı hiç nankör değil. Boşuna denmemiş ona “Toprak Ana” diye… gerçekten de bir anne gibi her zaman her koşulda vermeye (beslemeye) hazırdır Toprak Ana. İsterse dünyanın öbür ucunda kıyamet kopsun, doğaya ve toprağa yapılabileceklerin en kötüsü yapılsın, yine de küsmez bize, toprağa kendiliğinden düşen bir tohum bile bir an önce çatlayıp da filizlenmek için sabırsızlanır. Yeter ki bir damlacık suyu görsün. Tek isteği budur bizden. Tohumu bağrına bastınız mı toprak ananın gerisini fazla düşünmeye gerek yok. Emeğiniz karşılıksız kalmaz, dallardan sarkan kırmızı domatesler, yemyeşil biberler ya da yattığı yerde “semirmiş” kabaklarla ödüllendirilirsiniz 🙂

Geçenlerde biz de Toprak Ana’yla içiçe bir öğleden sonra geçirdik. Bir arkadaşımız yurtdışında olduğu süre içinde, kendi çabaları ve çapalarıyla yarattığı minik sebze bahçesini bize emanet etmişti. Gidip sebzelerden toplamamızı, yoksa boşa gideceğini söyledi. Zaten bu bahçenin sebzelerinden ilk yiyişimiz değildi, sağolsun ne zaman toplayacak olsa, hep Yorgo’yu da yanına alır birlikte giderlerdi. (O, bize Dağ sümbüllerini nasıl bulacağımızı ve nasıl toplanacağını öğretmişti biz de ona kaparinin nasıl yapıldığını. Şimdi de birlikte peynir mucizesini keşfettik 🙂

Maya için son derece değişik bir gündü tabi ki… sanki benim için değil miydi ki?! O daha 2,5 yaşında dalından domates kopardıysa, ben kim bilir ilk defa kaç yaşımda koparmıştım?! En çok da minik domateslere bayıldı Mayacığım. En kırmızılarını seçip doldurdu minik avuçlarını 🙂

– Anne, bak ne büüüyüüüüüük!

Bunlar da bamya çiçekleri… Sanki bamyaları için değil de çiçekleri için dikilecek kadar güzeller değil mi?
Bu da hepimizi hayrete düşürecek kadar değişik bir örümcek… Girit’te bütün örümcekler böyle sanmayın 🙂 İlk kez gördük böylesini…

Zeytin ağaçlarının altında da Ege’de Tilki kuyruğu diye bilinen Vlita’lar ekiliydi. Biz onları toplarken Maya da yemyeşil, minik zeytin taneleriyle meşguldu. Torbalarımıza doldurduğumuz tazecik sebzelerden öte, o gün soluduğumuz temiz hava, dokunduğumuz toprak, otların veutu kekiklerin mis kokusu kar kaldı yanımıza… Arkadaşımız sağolsun!



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir