Girit’te ilk Onur Yürüyüşü – 1.LGBTQI+ Pride Κρήτης
Çok renkli bir hafta sonu geçirdik. Aynı zamanda ilklerin yaşandığı özel bir hafta sonuydu bizim için. Kelimenin tam anlamıyla şehrimize renk katan ilk olay, geçen Cumartesi günü gerçekleşen LGBTQI Onur Yürüyüşü’ydü. Girit adasında ilk defa gerçekleşen bu Onur Yürüyüşü, “bağzı” kesimler tarafından yadırganmadı desem, yalan olur.
Yürüyüşle ilgili, ilk tuhaf tepki, yürüyüş iznini bizzat veren İraklio belediyesinden geldi. Kim bilir buna izin verdiği için ne eleştirilere maruz kalmıştı ki yürüyüşten bir gün önce, “Onur Yürüyüşü sırasında çıkabilecek her hangi bir olaydan sorumlu olmadığını” -nedense- belirtme gereğini görmüştü.
Bu tuhaf durum, bana, yıllar önce bir gün İzmir’in pek de tekin olmayan bir mahallesine arabamızı park ettikten hemen sonra beliren, sataşmaya bahane arayan çocukların tehdidini hatırlatmıştı: “Buraya arabanıza park ediyorsunuz ama başına bir şey gelirse, biz karışmayız” demesi gibi, kendi kendine günah çıkartmak mıydı ki bu?
Bu sadece bir yürüyüştü. “Biz de varız. Kabullenseniz de kabullenmeseniz de…” demenin yürüyerek, en fazla haykırarak yapılanıydı. Bundan en fazla rahatsız olan, elbette ki kiliseydi. Zaten kilise, herkesi olduğu gibi bağrına basması gereken bir kurumken, tam tersi, ne kadar alışılmadık durum varsa hepsine karşıydı. İşin gerçeği “yüce” bir hesap-kitap ve çıkar müessesesine dönüşmüş olan kilise, yoga yapanlardan tutun da, “şeytanın müziği” dedikleri Rock müziğini dinleyenlere kadar pek çok kişiyi dışlamak için bahane aramakta, okullarda cinsel eğitim verilmesine bile karşı çıkmakta.
“Siz, isteseniz de istemeseniz de, biz varız ve aranızda yaşıyoruz” diye haykırmaktan çekinmeyen LGBT bireylerinin, toplum içindeki varlıklarını kanıtlayabilmeleri ve homofobiye, transfobiye, heteroseksizme ve cinsel baskının her türlüsüne karşı dayanıştığı, seslerini duyurabildiği yegane bir fırsattır bence, Onur Yürüyüşleri. Cinsel kimliğini saklayan, saklamak zorunda kalan, şiddete maruz kalan pek çok LGBT bireyinin yegane arzusu yalnızca oldukları gibi kabul görmektir. Buna rağmen yalnızca “varlıkları” bile bazı insanların tahammül edemeyeceği kadar ucubik bir durumdur. Bunu gariplik, acaiplik, tuhaflık, sapıklık, günahkarlık, hatta tedavi olması gereken bir hastalık olarak görmekte ısrar ve inat ederler. Kapılarını “genel geçerli” koşullar dışındaki her çeşit ilişkiye tamamen kapatmışlardır. Yalnızca kapılarını mi? Gözlerini de… Sanki “ötekiler” yokmuş, hiç var olmamışlar gibi davranırlar.
Yukarıdaki fotoğrafı çekerken, yürüyüş kortejinin başını çeken 2 kişiyi, bilinçli olarak arkadan çektim. Onları destekliyorum, derken, kendime rengarenk malzeme etmek değildi niyetim. Öte yandan yaşadığım şehirde ilk kez gerçekleşen bu olayı gururla paylaşmak da istedim. Bu fotoğrafı sosyal medyada paylaşmamın üstünden çok geçmeden Yunanlı bir arkadaşım da çok beğenmiş ve benim adımı da belirterek kendi profilinde, Giritte yapılan bu ilk Onur Yürüyüşünü överek dostlarına duyurmuştu. Birkaç dakika geçmeden, fotoğrafımın altında bırakılan yorumlar beni hayrete düşürdü:
– Bu ne rezillik!? Zaten afişlerini gördüğümde şok oldum, gözlerime inanamadım. Onlarla bir alıp vereceğim yok ama böyle ortalıkta görünmeleri, özendirmelerine de hiç gerek yok. Buna tanık olan bir çocuğa gel de açıkla şimdi.Olacak şey değil yani… gibi tepkiler, üstelik bizim yaştan, yerli halktan geliyordu.
Anlaşılan geri kafalılığın ne yaşla ne milletle ne de dinle filan alakası yok.
Önceleri LGBT harfleriyle sınırlı olan terim, artık LGBTQI ( Lesbian, Gay, Bisexual, Transgender, Queer or Questioning and Intersex ) olarak daha kapsamlı hale girmiştir.
Bense, o gün Girit’te yaşanan bu ilk’i fotoğraflayıp ölümsüzleştirmek için, heyecanla yürüyüşün başlayacağı meydana erkenden gitmiştim. Yürüyüş, başlangıçta meydanda bekleşen çekingen küçük grubun, dikkat çekecek derecede çoğalmasına fırsat tanımak uğruna söylenenden 1 saat kadar sonra başlamıştı. Şehrin en büyük meydanından, merkezine doğru ana caddeden aşağıya ilerleyen kortej için trafiği kapatan polis memuru da 10 metre kadar önümüzden ilerliyordu.
İlkler kolay değildir. Tepki alır, yadırganır.
İlk LGBT Pride’tan rahatsız olanlar, yol boyunca fark ediliyorlardı: “Bir bu eksikti!” diyerek başını ayıplar gibi sallayan yaşlı teyzelerden tutun da, “bunlar şey canım… hani işte… kadın kadına…” deyip de “lezbiyen” lafını ağzına almaya bile çekinen yaşlı dedeler mi ararsınız?!…ki bir tanesine “Lezbiyen, denir onlara” diyerek yardımcı oldum kendisine ve aşamadığı tabularına 🙂
Böyle bir yürüyüşe -fikirlerini soracak olursanız- asla onay vermeyen hatta lanetlemekten de geri kalmayanların başında ise kilise geliyor tabi ki!…
İşte sırf bu yüzden bu kareleri çekmek için 2 saat sabretmiştim. Şehrin en büyük kilisesinin önüne yaklaştıklarında koşarak önden gidip en uygun köşeyi bulup beklerken, kortejin önünde giden polis bana -kendince- fikir vermeye kalkıştı:
– Şöyle karşıya, kilisenin basamaklarına çıksana, daha güzel çekersin, dedi.
Bense kaç saattir o anı beklemiştim. Ona:
– Olmaz, ben istiyorum ki yürüyüşün arkasından kilise görünsün, diyerek sırıttım.
Adam pek de anlam verememiş gibi baktı bana… bir şey anlamadığını anladım. Olsun, ben istediğim açıdan istediğim gibi kareleri yakalamıştım 🙂
1969 yılında yaşadıkları şiddet ve ayrımcılığa karşı lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve intersekslerin çıkardıkları Stonewall ayaklanmasının yıl dönümüne denk gelen tarihlerde dünyanın bir çok yerinde yıllardır Onur Yürüyüşleri gerçekleştirilmektedir. Türkiye’de ise Onur Haftası adıyla 1993 yılından bu yana çeşitli etkinlikler ve yürüyüşler gerçekleştirilmektedir. İzmir’de de son üç yıldır onur yürüyüşü yapılmaktadır.Burada kastedilen “onur”, kişinin kendisi oluşunun, kendi varoluşundan utanmayışının onurudur.
Oysa İstanbul’da, bu sene 23. kez düzenlenen Onur Yürüyüşüne polis müdahale etti; TOMA’yla, gazla ve plastik mermiyle saldırdı. Ramazan gerekçesiyle yürüyüş engellendi, polisin saldırıları basın açıklaması yapılması esnasında dahi sürdü.
Çok ilginç bir belgeye rastladım internette: Ramazan gerekçesiyle Onu Yürüyüşü’nü yaptırmayan AKP hükümeti, seçim propagandaları sırasında, Onur Yürüyüşü’nü bile kendine propaganda malzemesi yapmaktan çekinmemiş, “Türkiye Ramazan ayında Gay Pride yapılabilen bir ülke” diye broşürler bastırmıştı.
Şu son birkaç gündür çeşitli yerlerde yapılan Onur Yürüyüşleri vesilesiyle yayınlananlar arasında belki de her şeyi özetleyen şu hashtag oldu:
#gözlerinizinönündebirbirimiziseviyoruz
“İnsanların birbirlerini farklılıklarına rağmen değil, tam da bu farklılıklar yüzünden sevdiği başka bir dünya mümkün.”
Yüreğine sağlık Papatya. Kilise ve istisnasız tüm dinler faktörünün orta çağı aratmayan sertliğinin bu çağdaki yeri korkutucu boyutlarda çok haklısın. Yazılmalı, evet çokça yazılmalı anlatılmalı. Cesur yürekli Anne Papatya 🙂