Cömert Ağaç 50 yaşında
Bazı filmler vardır, insan kendini içinde bulur. Hikayesi sizi sarıp sarmalar, sanki seyretmez de içinde rol alırsınız, kahramanlardan biri kadar derinden hissedersiniz. Size de olmuyor mu hiç? Böyle birkaç filmde kendimi bulduğum oluyor. Defalarca seyretsem de aynı etkiyi, ilk seferki kadar derinden bırakıyor yüreğimde. Ama böylesi filmleri başka bir sefer yazarım size.
Bugün sözünü edeceğim bir film değil, bir kitap. Hatta tahmin edeceğiniz gibi bir roman da değil, bir çocuk kitabı. Ama öyle bir çocuk kitabı ki… Tam 50 yıl önce yazılmış ama vermek istediği mesaj hala geçerli ve insanoğlunun doğaya, ağaca karşı bencilce tutumunun bunca yılda pek de değişmediğine de dikkat çekmekte…
CÖMERT AĞAÇ (The Giving Tree)
Sözünü ettiğim kitap, Shel Silverstein tarafından sanki 50 yıl önce değil de 6 ay önce yazılmış gibi… O kadar sade çizgilerle çizilmiş resimleri, kısacık ama anlam yüklü cümleleriyle, “cilt cilt roman yazıp yığınla laf sarf etseniz de aynı etkiyi zor bırakırsınız” dedirtecek cinsten küçücük bir kitap. Demek ki ne fazla söz söylemeye ne de karmaşık resimler çizmeye gerek var, bir şeyleri anlatabilmek için… Kitap bir çocukla bir ağacın hikayesi gibi görünürken belki de aslında “gözü doymak bilmeyen” insanoğlunun doğayı nasıl sömürdüğünün hikayesi… Çocuk küçükken istekleri, hayalleri de küçük. Ağacın yapraklarından taç yapmak, dallarında sallanmak, hatta onunla saklambaç oynamak ona yeterken, büyüdükçe istekler de büyüyor. Delikanlı olduğunda “Para istiyorum. Bana para verebilir misin?” diye arsızca sorduğunda; ağaç ona bilgece “Benim param yok ama elmalarım var. Elmalarımı topla ve git şehirde sat” diyerek “hiçbir şeyin çaba göstermeden elde edilemeyeceğinin” dersini de vermiş oluyor. Oğlan büyüdükçe istekler de çeşitlenerek artıyor. Zavallı elma ağacı hep veriyor, yürekten veriyor ve karşılık beklemeden… “Ev istiyorum” dediğinde, “Kes dallarımı, ev yap kendine” diyerek dallarını feda ediyor. “Uzaklara gitmek için bir tekne istiyorum” dediğinde “Kes gövdemi, kendine bir tekne yap” diyerek gövdesinden de oluyor. Sonunda verecek hiçbir şeyi kalmamış bir kütükten ibaret oluyor ama yine de yaptığı fedakarlıktan mutlu…
Shel Silverstein ilginç bir insan olmalıydı. 1930 yılında Chicago’da doğmuş ama demode olmayı bir kenara koyun,onun orijinalliğini bence bu yüzyılımızda bile yakalamak kolay değil.
Şiirlerinde rüyaları gerçek kılan,
“kedi, köpek, hamster dışında neden bir gergedanı evinize alıp beslemeyesiniz?” diye soracak kadar yaratıcı bir mizaha sahip,
güldürürken düşündüren, belli ki şaşırtmayı seven,
ama yeri gelince mesajını da doğrudan vermekten çekinmeyen,
kelimelerle adete 5 taş oynayan bir şair-yazar, çizer, aynı zamanda da ” A boy named Sue” şarkısıyla Grammy kazanmış bir besteci, söz yazarı ve tiyatro oyun yazarı olan çok yönlü bir adam ki tipine baktığınızda aklınıza çok daha başka şeyler geliyor, itiraf edin 🙂
“Altın kalpli korkunç görünümlü devler gerçekmiş” demek geldi içimden, ne yalan söyleyeyim 🙂
Shel, bir röportajda, çocukluğunda iyi baseball oynayamadığını, dans edemediğini söylüyor. (Bu bile tek başına güzel bir örnek değil mi, çocuklar için? Bakın, “herkes her şeyi yapamaz. Yapmak zorunda da değildir zaten!“) O da kendini ve tüm zamanını yeteneği olan konulara; yazmaya ve çizmeye veriyor. (Bence, çok de iyi ediyor… Bir baseball oyuncusu insanları bu kadar etkileyebilir miydi?)
27 yaşında Playboy dergisinde çizer olarak çalışmaya başlıyor. Dergi sayesinde dünyanın her yerine gidip çizimleriyle bir çeşit gezi günlüğü tutuyor. O zamanlar ne şiirle ne de çocuk kitaplarıyla ilgileniyormuş. 33 yaşında ilk çocuk kitabını (“Lafcadio, the Lion Who Shot Back”), bundan bir yıl sonra da en çok tanınan kitabı “Cömert Ağaç”ı “yazıyor. “En İyi 100 Çocuk Kitabı” listelerinde defalarca yer alan “Cömert Ağaç”, Çince, Japonca, Korece, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Hollandaca, Yunanca, İbranice, Lehçe, Slovence dışında Latince ve hatta Esperanto’ya da çevrilmiş.
Geçen kış, çok sevdiğim bir kültür merkezinde “Çocuklara kitap nasıl okunmalı?” konulu çok ilginç bir seminere katılmıştım. Orada bize okunan kitaplardan biriydi. O kadar beğendim, o kadar hayran kaldım ki çocuklarıma alıp okumakta hiç gecikmedim. O günden beridir de favorilerimiz arasında… (Tesadüf bu ya; yazımı tamamlayabilmek için Dario’nun yatmasını beklerken, bu gece okumam için seçtiği kitaptı! 🙂
Biz Yunancasıyla tanışma fırsatını bulduk ama Türkçeye de çevrildiğini (2009, Bulut Yayınları & Özel Sezin Okulu) duyduğumda nasıl sevindiğimi anlatamam!… İnsan beğendiği bir şeyi sevdikleriyle paylaşmak için can atıyor. En azında benim öyle oluyor. Zaten paylaşmayı sevmesem bir blog açıp yazdıklarımı da ortaya dökmez kendime saklardım değil mi? 🙂
Shel Silverstein’in Türkçeye ayrıca “Eksik Parça” ve “Eksik Parça Büyük O ile Karşılaşıyor” adlı 2 ayrı kitabının daha çevrildiğini de öğrendim.
Çocuk kitabı değince, en güvendiğim kaynak olan BirDolapKitap’ta Sevgili Banu da yazmıştı Cömert Ağaç hakkında.
Shel Silverstein’ın sanat dolu hayatı hakkında daha fazla bilgi edinmek için;
Shel Silverstein’in Web Sayfası için;
Cömert Ağaç’ın hikayesini kısa bir film halinde kendi sesinden izlemek için; ziyaret ediniz.
İsrail’de, Holon şehrindeki “Giving Tree Garden”.
Ne güzel kitaptır, dur bu gece ben de okuyayım bir daha 🙂