Ben ne yazacaktım…
Bomboş sayfaya bakıp kalakaldım bür süre… hakikatten ben ne yazacaktım. İnsanın kafasının bomboş olduğu; zamandan, o anda bulunduğu yerden hatta kim olduğundan öylesine soyutlandığı anlar olur ya insanın. Öyleyim işte…
İlk yağmur. Dün gece yağdı şakır şakır. Sabah da çocukları bıraktıktan sonra yürüyeyim biraz, dedim. Yağmurun yaptığına bak. Her sene Eylül sonunda daha havalar soğumadan sandaletli ayaklarımızı, askılı bluzlu omuzlarımızı ıslatır bu yağmur. Daha denize gidecektik; n’oluyor? Bu akşamüstü Bisiklet Turu da vardı. Dünya Otomobilsiz günü. Şakır şakır yağmadıkça ailecek oradayız.Bugün Yoga var mıydı? diye bir an paniğe kapıldım. Neden bu sabah bu kadar şaşkınım. Aslında dün geceden beri…
Seyrettiği bir film insanı bu kadar etkiler mi? Yazan yöneten sanki düşüncelerini mi okumuş; ürperir mi insan?
Yapılmamış birşeyleri mi hatırlatır? İstenmeden atlanmış… ertelenmiş… bastığın yer sanki ayaklarının altından akıp gitmiş. Zamansa su gibi…
“Neredeydik, neredeyiz, nerede olacağız”ı bir kere daha düşündüren. Hayatta herşey mümkün… yeter ki istesin insan. Aslında ne iyi etmişim. Bir anlık bir kararına bağlı insanın hayatının geri kalanı.
Evet, ben bunu istiyorum, demeseydim; hayatlarımız keşismeseydi; şimdi kimbilir nerelerde; kiminle…
Üniversitedeki ilk aşkınızı hatırladığınız oluyor mu bazen?
Ne güzel uyuyor çocuklarım. İki dünya güzeli melek… bizim bebeklerimiz. İyi ki varlar.
Mutluyum.