Eleni’nin Patlıcanları

“Artık tutabilirsen tut bu çocuğu! Dario ışık hızıyla emekleyerek yanımdan geçiyor. Gözleri parlayarak, çığlık çığlığa gidiyorsa ya -ona yasaklı olan- banyonun kapısını açık bulmuştur ya da büyük ihtimalle merdivene çıkmayı aklına koymuştur. Yukarı çıkmasın diye kapı taktığımız merdivenin en alttaki 3 basamağı (kenarları olmadığından mecburen açıkta kalan kısmı) en büyük eğlencesi bugünlerde. Çıkmayı beceriyor da inmeyi beceremiyor. Bütün mesele de burada zaten. Ele avuca sığmaz, kucakta bile oturmaz oldu.” diye başlamışım 2 ay kadar önce, sonra draft’a atılmış, üstünden neredeyse bir yaz geçmiş. Bu arada komşuda neler pişmiş neler; iki küçük yavruyla Türkiye’ye gidip gelmeyi bile başarmışım 🙂


Dönünce, Girit’teki hayatımıza ve kendi ritmimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Maya bu yıl ana sınıfına gidiyor, Dario da inemediği merdivenden artık inebiliyor. Bununla da kalmadı; geçen haftadan beri de yürüyor!! Yürürken gitgide hızlanıyor, aniden sağa sola dönmeyi deniyor; elinde birşeyleri taşırken yürümeye, bazen de yürürken aynı anda su biberonundan içmeye çalışıyor. Mutfak dolaplarını karıştırıyor, her döndüğümde ayağımın dibinde bitiveriyor. Artık onu kimsenin tutamayacağını açık açık ilan ediyor!

İşte yine çıktı merdivene, göz açıp kapayıncaya kadar. Çıkmakla da kalmadı. Tek eliyle kapının parmaklıklarına tutunup öbür eliyle başarısını kutluyor. Aynı anda da dizlerini kırıp, sallanmaya başladı. Artık bu kadarına tanık kalamam…
Tam onu kucağıma alıyorum ki telefon!

Tanımadığım bir erkek sesi, lafı hiç de uzatmadan konuşuyor.
– Eleni?!
– (Eleni de kim?) …Üzgünüm yanlış numara.
Adam, kiminle konuştuğundan hala(!) emin, devam ediyor:
– Eleni, patlıcanları getirdim. Bizim bahçeden.
– !?!?…patlıcanları mı?
Patlıcana bayılırım ama burada Eleni diye birisi yok. Yanlış numara çevirdiniz.

Telefonu suratıma kapatıyor…Diyecektim ki…
– Eleni’yi bulamazsan, patlıcanları geri götürme köyüne.
Verecek kimse bulamazsan, yani… ben alırdım 🙂
(İşte burada Türk insanının patlıcana olan dayanılmaz düşkünlüğü giriyor devreye)
Halbuki buzdolabında patlıcan var. Bu patlıcan açgözlülüğü değilse nedir?

Aklımın bir köşesi de sürekli düşünmekle meşgul; Eleni patlıcanlarına kavuşsaydı ne pişirirdi acaba? Büyük ihtimalle ya musakka ya da briyam.

Ama ben patlıcanlarımı lasagna yaptım bu kez. Patlıcanla arası çok da hoş olmayan Mayacık bile, kendisini “patlıcanlı” olarak tanıştırmayınca o çok sevdiği lasagna’yı indiriverdi mideye 🙂

 

PATLICANLI LASAGNA

  • 6-7 patlıcan (karnıyarığa niyet lasagna’ya kısmet olan bostan patlıcanları)
  • 2 kuru soğan
  • 3 diş sarmısak
  • 4 olgun domates
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 1 tatlı kaşığı esmer şeker
  • Kekik, kara biber, tuz
  • Zeytinyağı
  • 1 paket önceden pişirmek istemeyen lasagna
  • 400 gr. gouda (mozzarella, gravyer ya da kaşar peyniri)
  • 200 gr. light krema

Tarifte dikkatimi çeken beyaz sossuz oluşuydu. Beşameli de hesaba katmayınca, her zamankinden de hızlı bir lasagna oluvermişti.

* Patlıcanları boyuna dilimleyerek yağlanmış tepsiye dizip, 200 derecede yumuşayıncaya kadar fırınladım.
* Peynir ve krema dışındaki malzemelerden domates sosunu yaptım. İnce doğranmış soğanla sarmısağı kavurup, rendelenmiş domatesleri, salçayı, şekeri, tuzu, kara biberi ve kekiği ekleyip bir taşım kaynattım. Salçanın suyunu çekmemesi gerekiyor; susuz kalırsa biraz sıcak su ekleyin. Çünkü lasagna makarnaları önceden haşlanmadıkları için sosun suyuna ihtiyaçları var.
* Benim peynirim hazır dilimli olduğu için rendelemedim. Siz rende peynir kullanabilirsiniz.

* Yağlanmış tepsiye makarna-domates sosu-patlıcan-peynir sırasında kat kat dizin.
En üstte muhakkak bir kat peynir kalsın. Kremayı tepsinin kenarlarından döküp içine çekmesi için biraz sallayın. 200 derecede ısıttığınız fırında en azından 1 saat pişirin. İçi pişmeden üstü fazlasıyla kızarırsa, fırının ısısını 180 dereceye düşürüp pişirmeye devam edin.

Yanında cacıki ile nefis oluyor…



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir