Kime niyet kime kısmet pastası
Bazı yemekler vardır pek kısmetsiz olur. Çok özenirsiniz, yapmaya girişirsiniz hep birşey çıkar yapamazsınız. Her yapmaya niyetlenişinizde başka birşey çıkar, ya yarıda kalır, bozulur ya da daha başlamadan yine bırakırsınız. Bu arada malzemeler bayatlıyor, içiniz içinizi yiyordur. Sonunda bayat malzemeyle yapmak içinize sinmeyecek, bu kez yenisini alıncaya kadar projenizi yine ertelemek zorunda kalırsınız. İşte benim çilekli şarlotum da öyle oldu…
Çileklerin bolluğu zamanında, Baharcım yapmıştı güzel bir çilekli şarlot. (Allah aşkına, klikleyin de bir onun yaptığına bakın, bir de benimkine! Gülmek serbest! 🙂 Üstelik kedidili bisküvilerini de kendisi yapmıştı. Bana da kolay göründü. O günden beri hep aklımdaydı 🙂 Pazara gidip de her çilek alışımda çileklerin en azından bir kısmını bu iş için saklayıp bu tarifi denemekti niyetim. Ama çilekler son günlerde ailecek düşkünü olduğumuz çilekli dondurmaya dönüştüler çabucak, pek fazla bekletmeden. O da güzeldi de, ben ne zaman yapacaktım çilekli pasta mı?
Geçen pazardan aldığım çilekleri, *inatla* dondurma yapmadan tutuyordum buzdolabında 🙂 Hatta Mayacık dondurma istedi geçen gün. (Alıştı ya çocuk 🙂 Ona yoğurtlusunu yapıverdim, bu kez. Çilekler hala buzdolabında, kimseye “koklatmıyorum”. Ama vakit bulup da yapamıyorum da 🙁 Bir de özendim ya, kedidillerini de ben yapacağım. Yok, bir türlü fırsat bulamıyorum. İnadına, ya yemek yok o gün ya alışverişe gidilecek ya da çamaşır yıkanması, asılması, toplanması vs vs vs. derken çilekler hala buzdolabında. Arada bakıyorum, “eh, hadi artık” diyorlar sanki bana. 1 gün geçti, 2 gün geçti, oldu 3. gün. Bugün yapıcam dedim, yine olmadı. Bambaşka işler çıktı, arkadaşlarımız geldi, biz bir yerlere gitmek zorunda kaldık. Bu arada Mayacık evde pamper’sız dolaşmaya başladı. Arada sırada ” anne, ben kaka yaptım!”, “anne, ben ne yaptım?” şeklinde sesleniyor. Yok, olmayacak. Öncelikle kedidillerini kendim yapma fikrinden vazgeçtim. İlk fırsatta çıkıp hazırı alınacak, sonrası kolay, n’olcak ki?!, diyorum kendi kendime.
Ertesi sabah erkenden, daha ben yataktayken telefon çaldı. Geçenlerde yemeğe gittiğimiz arkadaşım -içine doğmuş gibi- arıyor (konuyla alakası az sonra 🙂 Bana diyor ki “tatlı getirdiğin kabı istersen bugün getirebilirim, merkezde işim var, sizin oralara gelicem de”. Ben de ona tatlıyı cam tepside götürdüğümden *emin* (?!) “yok canım, ne taşıycaksın şimdi onu, elbet görüşürüz birgün, ben de sana Cdni veririm. Hem bende başka var” diyorum (ve yanılıyorum ama bilmiyorum daha!) “İyi” diyor “sen bilirsin, görüşürüz”, kapatıyor.
O gün, Yorgo sabahtan evde. İşte fırsat! Emir vaki yapıp, “Bugün Maya’yı parka sen götür. Benim alışveriş yapmam lazım” diyorum, ne yapacağımı da söylemiyorum 😉 Onlar kapıdan ben bacadan… Nerede satılır bu kedidilleri? Hiç almadım ki.. pasta malzemeleri satan bir dükkan var çarşı içinde. Bulsam bulsam orada bulurum. Nitekim, öyle oldu. Çok da aramadım, oraya gittim, buldum, aldım. (O gün öğlene de yemek yapmak lazım. Ama en önce tatlı yapılıp atılacak buzdolabına!) Eve geldim, hazır kedidilleriyle yapılacak işin yarısını atlamış olduk böylece.
Kedidilleri karşımda, tatlı lor aldım, pudra şekeri evde vardı, çilekler de yıkanmıştı sabahtan beri heyecanla bekliyorlar artık. Eveeeet, şimdi kelepçeli kalıbımızı çıkaralım dolaptan. Dolaptan?! Hangi dolaptan? Hangi kalıp?’! Nerde kalıbım?! OLAMAZ!!!!?’!!!
Telefon eden arkadaşıma tatlıyı cam değil, kelepçeli kalıpla götürmüştüm, yolda arabada kaymasın diye… ve sabah beni arayıp getirecekken REDDETTİM!!!! 🙁 Ağlayacaktım artık!
Ama artık ne olursa olsun yapacağım. Çileklerin daha fazla dayanacak gücü kalmadı, üstelik peynir de beklemez, Maya’yla babasına da 1,5 saatten önce gelmek yok, dedim, yarım saatim geçti bile… Yapıcam bu pastayı! Kelepçeli olmazsa o pastayı oradan nasıl çıkartırım, hiçbir fikrim yok! Yağlıkağıt koysam, ıslanır da yırtılırsa, olmaz. Kenarları yüksek yuvarlak kalıbım da yok. Hani bende çok vardı onlardan, çok ama hepsi dikdörtgen! Neyse, bir tane kare buldum. Kısacası pasta ev yapımı değil hazır kedidilli olacak, kelepçelide yapıp Bahar’ın koyduğu gibi şık bir kurdeleyle toplanamayacak çünkü benimki kalıbın içinde kalacak… Eh, neresi benzeyecek o zaman onun yaptığı güzel pastaya?! Göreceğiz. (Bu arada, dün doğumgünü olan bir arkadaşımız, kendisini dün göremediğimiz için arayıp akşamüstü uğramak istediğini söyledi. Gelsin, dedim) Ben kendi derdimdeyim. Peynirle, şekeri çırptım, çilekleri de ekledim. Kedidillerini süte batırıp bir güzel dizdim. Kremayı boşalttım. Dibinde kaldı 🙁 Benim kenardaki kedidilleri yarısından fazla kremanın dışında “çıplak çıplak” bakıyorlar 🙁 Hiç beğenmedim! Kremanın yarısını geri aldım, kaşıkla. (İyi ki 2 paket kedidili almışım. Yoksa, hikayenin bu kısmında bir de çarşıya koşmak eklenecekti 🙂 Bir kat daha kedidilini ıslatıp dizdim, zemini yükseldi, ama yine istediğim kadar değil. N’apalım, bisküvi kalmadı! Sonra üstüne kalan krema, onun üstüne de çileklerin kalanını koydum. Şöyle bir düzeltip buzdolabının kapısını açtığımda, bizimkiler de kapıyı açmıştı, parktan döndüler. Pasta bitti! :)) Tatlı hazır, daha yemek yok!! 🙁 Allahtan, yemekte balık vardı, ayıklanmış pişmeyi bekliyorlardı. Bir de salata tamam!
Yemekten sonra tatlı biraz dinlensin, dedim. Cimcime uyumakta gecikti. Bırakmadı başka işler yapayım. Sonunda uyudu, başka işler, başka telefonlar, derken. O arkadaşımız aradı, yarım saat sonra uğrayacağım diye. Eh, dedik bu kadar bekledik. Bari o gelince….
Maya yeni uyanmıştı, arkadaşımız kapıyı çaldı. Elinde bir dondurmalı pasta!
– Ne zahmet ettin, ben de bir tatlı yapmıştım, dedim mahçup mahçup 🙂
Oturduk, kısmetli çocuk, tiropita da fırından yeni çıkmıştı (Tarifi vereceğim bir gün).
Onları bir tabağa koydum, onun getirdiği pasta, en son da benim “olaylı” şarlot olamayan/ne olduğunu kendi de bilemeyen pasta geldi. Çocuk hayran kaldı! :)) İnanamadı benim yaptığıma. Ya, ya, bilsen bir de nasıl yaptığımı, diyecektim. Üstelik tüm bunların o gün yapılmış olmasından da çok memnun oldu 🙂 Onu düşünen arkadaşlarıyla, gurur duydu.
-Ah, sen yok musun, Papatya, dedi gülümseyerek 🙂
Bir de bilse ki…