Yaban-cı, Vatan-sever, Evren-sel
“Yurt”dışında yaşadığımı duyunca kiminin gözlerinin içi parıldar. Kendi gerçekleştiremedikleri kim bilir ne hayaller geçer akıllarından o an. Bir de büyük çoğunluğun verdiği klasik tepki vardır. Yüzünü buruşturup, belli etmemeye çalışsa da hafiften acıyarak “Yabancılık çekmiyor musun (oralarda)?” diye sormadan edemez. İşte bu soru, içimdeki fırtınayı başlatan!
Yaban ellerdeyiz ya.. gurbetteyiz… uzaktayız… sanki ıssız adaya bırakıp gittiler. Gözün görmediği yerler hep yokluk viranlık mıdır? Alıştığını bulamamak mıdır tek kaderimiz? Hiç tanımadığın O yabancı ne kötülükler yapabilir insana? İnsan niye bu kadar karamsardır “yabancı” memleketlerdeki hayat hakkında. Ne zordur kim bilir! ….değil mi? Ah vah!
Yaban ellerde yaşayan; “yabancı” kimdir, nedir ki bir söylesenize bana? Kime göre yabancı? Yabancı demek, benim tanımadığım, bilmediğim, öyleyse hakkında hiç de iyi izlenimlerim olmak zorunda olmayan mıdır? Peki yabancı olmayan yan komşusunu daha mı iyi tanır insan? Aynı dili de konuşsa, aynı duayla da yakarsa onun “iyi” olduğunu kim/ne garanti eder? Her gece aklından ne kötülükler geçtiğini kim bilebilir?
…ya da gözün görmediği yaban ellerde iyi insanların olmadığını?
Yabancı demek, tanımadığım, dolayısıyla kendisi hakkında hiçbir şey bilmediğim yerler/insanlar demek ise, peki
* ben burayı da, buralıları da çok iyi tanıyorsam,
* bu şehrin bilmediğim yeri kalmadıysa,
* burada yaşayanlar bile doğma büyüme buralıymışım gibi, bilmediği bir şeyi gelip bana soruyorlarsa,
* sokağa çıkınca en az 4-5 kişiye selam veriyorsam,
* beni adamdan/kadından sayıp arıyor, hatırımı soruyor, görmeyince özlüyorlarsa,
* taşındığım mahalleden eski komşuma yolda rastladığımda “özledik seni, hepimiz seni çok sevmiştik” diyerek gülümsüyorsa
bu durumda, onlar bana hala yabancı mıdır?
“Ama işte, kendi vatanından, milletinden olmayınca…” diye başlayan cümler söylemeyin sakın bana!
Üzgünüm(?!) ama vatan-sever, millet-sever olmakla sınırlı kalamıyorum.
Dünya-sever olmaya varım; Evren-sel düşünmeden de duramıyorum. Bence siz de.
Yalnızca coğrafi ülke sınırları değil insanları ayıran; “Vatan”, “millet” gibi terimler insanın etrafına tel örgü gibi çekilmiş. Bir hayvanat bahçesinde bir kafesteki hayvanın öbür kafestekine baktığı gibi bakıyoruz “başka” ülkenin “başka” milletlerine. Aynı doğanın parçası olmamız gerekirken, hiç olmaması gereken bu (sözde) bahçe içinde, onu bize göre öteki yapan aramızdaki demir parmaklık!
Hepimiz aynı bahçede özgürce yaşasak, ben ve öteki olmayacağız. O zaman hayat önüme hazır konan bir tabak yemek ve su kadar kolay elde tutulmayacak. Canını kurtarma pahasına koşan, kaçan hayatta kalacak. Ben nerede ot bulursam onu yiyeceğim, bir gün de dişi aslan beni yavrularıyla paylaşıp midesine indirecek. Onun aç karnını doyurmakla bile kendimi bir işe yaramış olarak hissedeceğim belki de.
Siz karar verin; yaşaması için yattığı yerden düşünmesi ya da kalkıp yürümesi bile gerekmeyen, parmaklıklar arkasındaki aslan mı daha mutludur ki? yoksa savanada koşup avına dişini geçirmezse aç kalacak olan mı?
Önünüze hazır gelen(fikir)leri kabullenmek ve (özgürlüğünden) fedakarlık etmekle en layık olduğunuz hayata kavuştuğunuza mı inanıyorsunuz ki? Üzgünüm, çok üzgünüm.
Vatan, millet demeyin bana. Tam dayanacak bir destek aradığınızda sizi elinin tersiyle itip bir kalemde gözden çıkaracaklarda mı kaldı son umudunuz? Yazık!
Hayvanat bahçesinde, bir parçacık yaşlı eşek etiyle gözü boyanmış zavallı aslanlara benziyorsunuz bence.
Benim yaban sandığınız “el”lerde nasıl yaşadığımdan daha ciddi meseleleriniz yokmuş gibi…
Bu dünyaya yaşamak için gelmiş bir evladı, canının içinde büyüt, sütünle besle, bağrına bas, kucağının sıcağında uyut; büyüsün boyun kadar olsun; sonra da “vatan borcuymuş”, devlete “boyun borcuymuş” diye (bir de!) gururla ve sapasağlam askere gönderip çok geçmeden de cenazesini teslim alınca acından, yüreğinin yanığından dili tutulup da diyecek tek kelime bulamamayı anlarım, çok iyi anlarım.
Ama “Vatan sağolsun!” deyip kabullenen zihniyeti anlayamıyorum!
İnsan hayatı bu kadar ucuz değil, bedava hiç değil, olamaz! Bu gerçeği de ne kadercilik; ne de milliyetçilik örtemez!
Sevgili Papatya yurt disinda yasayan biri olarak senin yazdiklarina da katiliyorum, Berceste’nin yazdiklarina da katiliyorum 🙂
Ağzına sağlık Papatya.
Aslolan insan olmak, aslolan hepimizin (insanın, hayvanın, bitkini) aynı evde yaşayan ailenin bireyleri olduğunu bilmek…
Keşke her şeyin aslında bu kadar basit olduğunu anlayabilsek…
Bu yazi tamamen benim duygularima tercuman olmus. Ben yazsam belki fazlasi olur ama eksigi olmazdi. Daha dun ogle yemeginde bir Turk arkadasima ” Iki erkek cocuk annesi olarak, bir annenin hic ugruna sehit olan oglunu vatana armagan etmesini anlamam ve buna aciyip uzulmem soz konusu olamaz bile” demistim! 9 ay boyunca korku, heyecan ve umutla bedenimde buyuttugum, acilarla, agrilarla, cigliklarla can verdigim o kucucuk bedeni kucagima aldigimda nasil da her acinin ucup gittigini hatirlarim. En kizgin, en uzgun animda boynuma sarilip beni sevdigini soyleyen hem de hicbir karsilik beklemeden seven evladimi vatana mi hibe edicem?!! Biz anneler ki, cocuklarimizin meslek secimlerine, es secimlerine bile “senin icin IYI-KOTU” diye mudahele edebiliyorken nasil olur boyle bir kadercilik anlayamiyorum! Ben Ingiltere’de yasiyorum. YABANCI miyim? Neye yabanciyim? Dil mi? Ogrendim, ogreniyorum. Kultur mu? Anlamaya calisiyorum. Hic de zor ya da Ocu gibi degil. Gayet de hosuma gidiyor. Kendimi hic de yabanci gibi hissetmiyorum. Ben kendimi, kulturumu etrafimdakilere INSAN tarafimla ifade ettigimi dusunuyorum. Insan her yerde insandir! Burada yasadigim bir cok olay da bana bunu kanitladi. Benim evimde pisen degisik lezzetler, komsularimin evine de dusuyor. Onlardan gelen bambaska lezzetleri de zevkle tadiyorum. Ben herkese guluyorum, selam veriyorum, herkesin yardimina elimden geldigince kosuyorum. Hepsi de bana geri donuyor. Hem de cok samimi ve icten. Cocuklarima da bildigim butun guzellikleri ogretmeye calisiyorum. Guzel olan o ki cocuklarim da burada olmaktan ziyadesi ile memnunlar… Kimsenin bize acimasina gerek yok. Nerede mutluysam ve nerede karnim doyuyorsa orasi benim vatanimdir. Bu anlamda Handan Hn’a da tesekkur ederim. Cok guzel soylemis ” ANLATMAK LAZIM”. Hem de bikmadan, usanmadan… Bu arada musadenizle bu yaziyi kendi sayfamda da paylasmak istiyorum.
Ben ozellikle Turkce’nin kullanilma temizligine hayran oldum desem; “mi?” ekinin ayri yazilisi gibi seyler artik vatanda yasayanlar tarafindan kullanilmiyor bile. Yazinin tumunde ayni fikirde olmayabilirim ama fikirlerinizi saygiyla karsiladim. Yasim ilerlediginden belki, belki Kanada’ya geleli beri 32 seneyi asmis olmamdan dolayi ben de kendimi dunya vatandasi saysam da yeri geldiginde vatan askina kapilmam diyemem cunku birden cogu sevebilecegi ogrenmis haldeyim. Beni en cok irkiten ‘acinma”, ve ‘acima’ duygularinin Turk kulturunde halen gecer para halinde olusu. Sikayet etmeyen insan degil, acinacak seyi bulmazsak empati gostermis olmayiz gibi seylerin halen degismemesi…
“Insan her yerde insandir”, heryerde komsu, dost, yakin bulmak mumkundur. Gurbet aglanan yer degil sadece bir otobus yerine belki iki ucaklik mesafedir. Mesafeleri bizler kisaltiriz, yabanci konumundan cikmayi, bulundugumuz yerleri ve insanlari tanimak ve tanitmak bize duser dusuncesindeyim ve bunu da kizmadan, kirilmadan, gucenmeden yapmak…
Bence her yurtdisinda “dogru imajla” yasayan daha fazla arti deger kattigini dusunuyorum. Dogru imajdan kastim, bazilarinin yasadiklari ulkeyi kotuleyerek oturma izni almalari ya da kotuledikce prim yapmalari…
Yurtdisinda yasayanlarla birlikte ulkemizin adi, nasil insanlar oldugumuz, ne dusundugumuz biliniyor. Taniniyor. Dolayisi ile ne kadar dogru insan, o kadar dogru imaj 🙂
Sevgili Papatya,
Seni ve yarattığın sevgi çemberini tanımak mutluluğuna erişenlerdenim. Koca Usta Can Yücel den alıntı ile katkı yapmak isterim.
En Uzak Mesafe
En Uzak mesafe ne Afrika’dir
Ne Cin,
Ne Hindistan,
Ne Seyyareler,
Ne yildizlar geceleri isildayan…
En uzak mesafe iki kafa arasindaki mesafedir birbirini anlamayan…..
CAN YÜCEL
Dilekcim, sen de haklısın… aileden biri zaten “oralı” ise, her girdiğin ortama artı puanla katılıyorsun, diyebilirim. Eğer insanların yaklaşımı ön yargısızsa o zaman senin de ön yargısız bir insan olduğunu hemen algılıyorlar.Çünkü hiç tanımadığı öteki hakkındaki ön yargılar bazı kararları almasını iyice zorlaştırıyor insanın… çoğu da sırf bu yüzden alamıyor zaten. O zaman ne bir yabancıyla evlenmek ne de başka bir ülkeye gidip yerleşmek kolay oluyor.
Ama benim parmak basmak istediğim 2 konu vardı. Birincisi ki bu ara sıra karşı kaldığım bir tepki ve sıkça aklımdan geçip bir cevap verme gereği duyduğum şey. İnsanların uzakta yaşayanlar hakkındaki “acınacak durum” izlenimi. Sanki vatan, millet olmazsa olmayacak! Bu ön yargı. Hiç şans tanımadan baştan kesip atmak!
İkincisi de, Türkiyeden gelen haberlerde artık kanıksadığımız manzaralar. Ekranda acılı bir anne-baba ve “vatan sağ olsun!” söylemi; asıl beni gaza getirip oturup yazmama neden olan da bu.
Yani yurt dışında yaşayan insanlara acıyarak bakılıyor da yurt içindeki memleket insanının değeri ne kadar? Bu kadar gözleri boyanmış insanların milliyetçilik, yurtseverlik bir de üstüne ekle kadercilikle? İşte buna dayanamıyorum.
Bir sey daha… Sizin yasadiginiz ulkede kulturler birbirine cok yakin. Hemen hemen ayni seyleri yiyoruz, ayni muzigi dinliyoruz, ayni denizi paylasiyoruz 🙂 Birbirimize cok benziyoruz 🙂
Ben Ingiltere’de mesela, recellerine alisamadim, yemeklerine alisamadim 🙂 Burada gozumun onunde olup da almadigim bir suru seyi orada ozledim. Tahin mesela 🙂 Tahin buldum markette diye kac kisiye telefon ettim ve kac ciglik duydum biliyor musun? 🙂 Ve Turkiye’de kac senedir kac defa tahin yedim bilior musun? Yani burada hic aramadigi, orada aklina dusebiliyor insanin. Dondugumden beri hala simit simit diye inliyorum mesela… Amerika’da yasayip da ah o asagiladigimiz muziklerin cd’lerine kac para oduyoruz burada bir bilseler diyen kac kisi duydum 🙂
Cooook uzun bir konu bu 🙂
Bu anlattiklarin, yere, ulkeye, insana gore goreceli Papatyam 🙂
Ben sevemedim mesela uzaklarda olmayi. Senin sevmendeki ve boyle hissetmendeki baslica etmenlerden birisi de esin bence. Ailede en az bir kisi orali 🙂 Dolayisi ile bazi seyleri ogrenmek, alismak daha hizli ve kolay sizler icin. Sen tek basina gidip, o ulkenin dilini, yazisini bilmeseydin, ogrenme hizin daha yavas olacakti ve bu kadar kolay bu cumleleri kuramayacaktin belki. Hem esin, hem de sen bir baska yerden gelmis olsaydin, cocuklarinizi bu kadar hizli adapte edemeyecektiniz belki. Yasadiginiz ulke bu kadar yakin olmasa idi senin anavatanina, yillar yillarca gidip de aileni goremeseydin ayni sekilde bakamayacaktin belki.
Evet dedigin gibi demirliklerin ardindan da bakilmamali ama bazen hersey cok kolay degil uzaklarda… Ne acilarla, ne uzuntulerle, ne dislanmisliklarla karsilasanlar var. (cok sukur onlardan olmadim ama yasananlari da gordum baska ailelerde) Senden daha pozitif yaklasip, kendisini senden daha o ulkeli hissettigi halde komsularinin kapisinin onune kopek pisligi biraktigi insanlar da oldu, Ingiliz olup, o insanlari polise sikayet edenler de….
Denge herseyin basi… Ama yasadigin ulke ve insan da onemli.
Ara sıra birilerinin cesaret edip bir şeyler söylemesi lazım… İyi etmişsin sen de söylemekle:))
Çok beğendim güzelim ellerine sağlık
İçini dökmüşsün alayına isyan olmuş tuşlarına sağlık Papatyam:)