Seks Cinsellik Mahremiyet Üzerine
Çocuk sahibi olmayı düşünenlerin gözü korkmasın ama çocuğunuz olduktan sonra çiftin mahremiyeti dibe vuruyor. Özellikle çocuklar ayaklanan, sürekli etrafta dolaşan, üstelik sürekli sorup öğrenmek isteyen bir yaşa ulaştıklarındaysa durum iyice vahimleşiyor. Birbirinin “helali” olan evli çiftin romantik birşeyler yaşayabilmesi için ille de küçük canavarların yatıp uyuması, el ayak çekildiğindeyse anne babanın da artık yorgunluktan cılkının çıkması mı gerekiyor? Galiba. Yoksa saat kurup evin horozlarından önce mi uyanmaları?
Yok siz ille de güpe gündüz, herkes ayaktayken bir heyecan yaşamaya kalkışacak kadar cesursanız işte o zaman yasak aşkların kaçamak buluşmaları tadında bir yüksek tansiyon yaşanıyor.
Anne baba birbirini, aradan geçen uzuuuun yıllara rağmen hala seviyorsa, istiyorsa bu sevinilecek bir durum tabi ki. Tek mesele aşkın ifade edilebilmesi için uygun yeri ve zamanı kollayabilmek 🙂
Bazen baba yorgun argın işten gelebilir. Anne da günlük rutin işlerini tamamladıysa, şöyle ayaklarını uzatıp biraz dinlenmeyi hak etmezler mi? Belki başbaşa kalıp ne zamandır erteledikleri bir meseleyi konuşurlar, çocukları için neyin en iyisi olacağını tartışırlar, fikir alışverişi susup oturmaktan iyidir. Zaman gelir insanın canı öylece sevdiğinin kollarında kendini güvende hissetmek ister. Öylece işte… bazen öylece kalınmaz yalnızca 🙂 Bazen beklenmedik anda olur. Bazen de planlı, hehe 🙂
Sıradan bir gün düşünelim. Bızdıkların ikisinin de okuldan döndüğü saatler. Çocuklar o gün hiç anmadıkça “gel otur da, seyret. Bugünkü TV dozunu al” denmez elbette. Bunu daha önce söylemiştim. Ama ara sıra, (her zaman değil!), bunu bir “savunma kalkanı” olarak kullanmak da otoriteyi yerle bir etmez herhalde 🙂 Etmez etmez, bir tanecik DVD bazen durumu kurtarır.
Ama bir şekilde o gün bir DVD seyrettilerse, o gün gündüz macerasına atılmaya hiç şansın yoktur tabi, TV sınırlama kurallarından ödün verilmez, kendi çıkarların uğruna da olsa.
Birgün baktın sessiz sakin oynuyorlar, hah işte tam şimdi bir kaçamak zamanı, deme! Aldanırsın. Sessiz oynuyorlar, çünkü sen oralardasın. Gözönünden kaybolduğun anda, en önce ufaklık başlar avaz avaz aramaya.
– Aaaaaneeee! Nerdesin?
– Yukardayım, Dario. Ne var? (Yatak odaları üst kattaysa, olay yerinde yakalanma riskini yok etmez, geciktirir. Çocuk koşup gelmeden önce bir sorar aşağıdan)
– N’apıyosun orda? (İşte SORU geldi!)
– İşim var!
– N’apıyosun orda? (Cevap bir bilgisayarın “Bad command” hatası gibi algılandığı için soru tekrarlanır )
– İşim var dedim ya… Birazdan inicem. Sen oyna…
……………… (En tehlkeli sessizlik süreci. Kulaklar açık, tüm dikkat çevrilir, muhtemel minik ayak seslerine dikkat kesilir)
Bundan sonrası 2 şekilde gelişir.
1) En kötü senaryo
– Anne, ben de geliyoooom! dediği anda kırmızı alarma geçilir, tüm planlar altüst, romantizm giydirilip yorganın altına saklanır.
2) Nispeten İyi Senaryo
– Anne, gelsene… (her nasılsa çocuk yukarı çıkmaya üşenir!? Yine de böyle kolay sıyrılabilindiğine inanmamakta fayda vardır)
– Anne gelsene..
– Anne gelsene…
– Anne gelsene… (“Çin işkencesi” dedikleri bu mu?)
İşte şimdi beklenen teklifi sunup kurtarsam paçayı diye düşünürsün:
– Mayaaaa, koysana bir DVD seyredin! (İzin çıktı! Bir sevinç çığlığı duyulur aşağıdan)
Sevinç çığlığı çok sürmez. Maya istediği DVDyi bulamaz. Anneye sorar. Anne “başka birşey koy” der. Maya Rio’yu sevdiği için onu koyar. Dario “ben Mickey istiyoooom” diye bağırır.
– İkinizin de istediği birşey bulun lütfen.
STRATEJİK PLAN
Şimdi biraz geri saralım: tüm bu tartışmalar olmasın diye, anne o gün sevdikleri bir DVDyi daha yukarı çıkmadan koyar. Bakar ki ikisi de memnun seyrettiği şeyden. Hatta anne, birer tabak meyve veya birer kase patlamış mısır da verir kucaklarına. Önlerine ıslak mendil. Dario’nun su matarası göz önünde. Herşey ama herşey programlanmıştır! Babaya bir göz kırpar 😉
Şimdi ileri saralım; “Anne nerdesin?” “Yukardayım!” aşamasına. (Hiçbirşeyi eksik değil, bu çocuk annenin yokluğunu anında nasıl da fark eder!?)
“İşim var”dan sonra ses kesilirse çocuk ikna olmuş; anne güvende (mi)dir?
10 dakika sonra, oldu olacak derken, pıt pıt pıt ayak sesleri! Basıldık!
– N’apıyonuz burda?
– Hiiiiiiiiiç :>
– Dinleniyoruz 🙂
Yukarı çıkacak kadar önemli (?!?!) sebep çok geçmeden anlaşılır: Boş plastik kaseyi uzatır
– Anne bak bitirdim!
?!?!?!?!
Sabır sabır.
Dip Not: Çocukları aralarında yatanlar işin içinden nasıl çıkıyorlar, ben de bunu çok merak ediyorum.
Ayçacım,
romantizmin yaşanacağı tek yer elbetteki yatak odası değil; yaşanacak yegane zaman da gece değil 🙂 Zaten yazının amacı da buydu. Senin dediğin gibi günlük hayatın koşuşturmacası insanı öyle yoruyor ki -ben ki yalnızca ev işlerinde ve çocuklardan sorumluyum- akşam olduğunda insanın yatıp uyuyup dinlenmekten başka derdi olamıyor 🙂 İyi niyetle başbaşa seyretmeye oturduğumuz hiçbir filmin sonu gelmiyor aynı sebepten 🙂 Yoksa bizim çocuklar erkenden kendi odalarında kendi yataklarında uyuyan çocuklar. Yani “teorik” olarak yalnız yatak odası değil, bütün gece ve bütün ev bizim 🙂 Ama yorgunluk hakim! Ben de bu yüzden, içi kaynayan çiftler için gece yarısı dışında bir kaçamak nasıl olurdu? olabilir miydi? yapmaya kalksan n’olurdu? ya değinmek istedim, biraz da şaka karışık 8)
Şanslı kadın Elif seni 🙂
Meltemcim, Dario da Arel abisi gibi demek ki… gece yatarken odalarına girip bakıyoruz. O kadar sessiz ve hareketsiz ki, tam lafın gereği “taş” gibi kıpırdamadan yatıyor. Yorgo’nun bir lafı var bu durumlar için; “şimdi şarj oluyor annesi” diyor 🙂 ertesi güne enerji biriktiriyor :))
Açalyacım, bütün geceler sizin! 🙂
“İnanin isteyince yer de bulunuyor, vakitte.” deyişinle çok haklısın Burcucum. Yeter ki istek biraz da yaratıcılık olsun. Çocuklara asla kapı kilitletmemeye rağmen anne babanın yatak odasının kapısı için bir ayrıcalık tanımak en doğru çözüm belki de.
Koca bir kahkaha attırabildiğime sevindim Bernacan 🙂
Aslında haklısın. Pek fazla el sürülmemiş önemli bir konu olduğu için ben de yazmak istedim. Arzu ettim ki değişik düşünceler ve deneyimler paylaşılsın.
Goncam, çocuklu geleceğin mahremiyeti pek parlak olmasa da “onlar”la hayat hep daha güzel 🙂
Ne diyeyim Umutcum. Belki de yalnızca çocukları değil biraz da kendilerini düşünmeli anneyle baba.
Ceylin’in annesi Fatma, uykusuzluk anne olduğu andan itibaren bir annenin hayatının parçası zaten. Ama yıllar geçtikçe, çocuk sayısı, sorumluluklar ve annenin yaşı arttıkça uykusuzluğa karşı direnmek de zorlanıyor insan, doğruya doğru.
Nurdancım, elbette ki anne-baba olmayı gerçekten “yaşamadan” konuşmak çok çok anlamsız ve boş! Anne baba ne hayatındaki herşeyi eskiden olduğu gibi yapabilmek ne de çocuğun uğruna herşeyi ama herşeyi feda etmek olmalı bence. Aradaki dengeyi kurabilmek en önemlisi.
tamam ya tamam ben tembelim 😛 ama bunları okuyunca gaza gelmedim değil. Yorumlarını esirgemeyenlere teşekkürlerimi sunarım.
“Yapmak” isteyen bir yolunu bulur diye dusunuyorum. 🙂 Cocuklar bebekken bizim odada yatiyorlardi. Iki odali evimizde diger odada annemler veya anneannem kaliyorlardi. Salonun bir duvari bebegin kaldigi oda, obur duvari misafir odasindaydi. Fiziken bakarsan kacip yapabilecegimiz yer yoktu. Inanin isteyince yer de bulunuyor, vakitte.
Bizim senelerdir cocuklari erkenden yatirmaktaki israrimizin en buyuk faydasi seks olsun olmasin kocamla ve kendimle basbasa birkac saat kalmasidir.
Son olarak bizim odamizin kapisi arkadan kilitlenebiliyor. Tavsiye ederim. Kapiya dayanan olsa bile gafil avlanma olasiligi yok denecek kadar az.
Bence sucu cocuklara atmamak lazim. En buyuk dert tembellik 🙂
Sıradan bir günde babanın gündüz evde olma şansı yok (bu çoğunluk için geçerli), anne çalışmıyorsa gündüz zaten böyle bir sorun yok (tabi annenin gizli bir aşığı yoksa).
Baba eve geldiğinde zaten akşam çocukla oynama, yemek yeme ve biraz daha oyunla çocuk makul bir saatte uyuyorsa (bu Dante gibi en geç 8:30-9:00`da uyuyan bir çocuk için geçerli) anne ve babanın romantizm vs. yaşayamaması için hiçbir sebep kalmıyor.
Dante iki ay sonra 5 yaşına girecek, 7 aylık bebeklikten beri bizimle aynı yatakta uyuyor (daha da uyuyacak, herkes hayatından memnun) ve biz illa seksi yatağımızda yapalım diye düşünmedik. Evin başka odaları var, başka köşeleri var, hadi bu sefer de kendi yatağımızda seks yapalım dediğimizde de Dante’yi oyun odasındaki yatağa taşıdık (uykusu ağırdır). Akşam saat 9’dan sonra tüm gece bizim sonuçta. Dante gündüz uykularını bıraktığından beri (2 buçuk yaşında bıraktı) özlediğim tek şey var, o da haftasonu sabah seksi. Birkaç yıl daha sabredeceğiz artık, neyse ki geceleri sorunumuz yok.
Arel on fantom gücündedir çok hareketlidir. Hasta olduğunda bile dinlendiğini görmedim ama akşam olunca kedi gibi olur. Saat sekizde yatar sabah altıya kadar da uyanmaz. Top atsan duymaz. Hatta bir kere gece yarısı bizim ve bir kaç evin aynı anda yangın alarmları çalmaya başlamıştı. anlatamam ne dayanılmaz bir sesti içeride duramıyorduk ve arıza giderilinceye kadar 45 dakika çaldı. Arel uyanmadı :))
Benim oglanin uykusu agir. ;o)
Okurken gülümsedim..:) Bizim oğlumuz bizimle uyuyor ama çocuğuyla birlikte uyuyan anne babalar işin içinden çıkamıyor cümlesi bana garip geliyor.. romantizm, aşk, seks illa ki yatak odasında mı oluyor ? hayır elbette… bizi çok etkileyen bir durum olmadı çocuk ama sanırım bizim etkilendiğimiz yoğun ve koşuştırmacalı yaşamlar akşam olunca ya çalışmaya devam etmek ya bir film seyretmek ya da dalıp rüyalara dalmak! 🙂
Papatya’cım,
Ben de lafa senin gibi “çocuk sahibi olmak isteyenlerin gözü korkmasın ama” diye başlamak istiyorum. Her şeyden önce, daha anne-baba olmadan “eğer anne-baba isterse, çocuk olduktan sonra da hayatlarına aynen devam edebilirler” ahkamı kesenleri de uyarıyorum: “sakın büyük konuşmayın!” Çocuk olduktan sonra hayat epey bi değişiyor. Mesela artık “her zaman” ve “her mekan” sadece senin (eşinle birlikte senin) olmuyor; olamıyor. Açıkçası, eşinle “istediği zaman”, istediğin yerde” seks yapamıyorsun. Sen verdiğin örneklerle bu durumu gayet güzel özetlemişsin. Senin örneklerinden de anlaşılacağı gibi, çocukla aynı çatı altında olduğun sürece, bu iş gayet cesaret istiyor. Çünkü mışıl mışıl uyuyan çocuğun her an uyanabilir, seni çevresinde görmeyince birden bağırmayabaşlayabilir, yatağından sessizce gelip yanıbaşında bitebilir, vs vs… Demek ki neymiş? 1. Anne-baba olmadan ahkam hesmek kolaymış da, sonra söylediklerini uygulamak zormuş. 2. Her anne-baba aynı zamanda cesaret sahibi yürekli insanlarmış! 3. Eğer yakın çevrede anneanne-babaanne vs gibi çocuğun yatılı bırakılabileceği güvenli yerler varsa, bu imkanlar mutlaka değerlendirilmeliymiş… 4. İyi ki Zeynep süreklki bizimle birlikte uyumuyor!!
Böylesine neredeyse her anne-baba için ortak ama pek konuşulmayan bir konuyu dile getirdiğin teşekkürler…
Bünyeyi uykusuzluğa öyle bir alıştırmak gerekli ki; bızdıklar uyuduktan sonra da ayakata kalıp diğer anlar için performansı yitirmesin’ derim ben 🙂
Çocuklarla birlikte yatanlar içinden çıkamıyor diyeyim ben :/
Papatya’cım çok eğlenerek okudum yazını :))) bir gelecek resmi çizmiş oldun biz çocuksuzlara :))) alemsin…
Puhahahahaha : ) [Bu, yazının sonunda attığım kahkahanın boyutunu gösterir mi bilemedim]
En azından üst kat var ve “anne geliyorum” sesinden sonra bir es veriliyor, ya da destursuz gelmeye kalkan veletin ayak seslerini duyma ihtimali var. Her şeye iyi yanından bakmalı.
Özellikle sondaki soruyla muhteşem bir konuya parmak basmışsınız.
Yorumlarını da merakla bekleyeceğim bu yazının.