46dan 47ye giden yolda öğrendim ki…

Bir sabah bir kalkıyorsun ki 47 yaşındasın!

Kimine göre çooook uzak görünen bu yaş, başından geçmiş birineyse “keşke şimdi…” dedirtebiliyor. Aslında herkes yaşadığı yaşın güzelliğinin farkına varabilse bir kere! Ama illa ki bir kusur, bir memnuniyetsizlik buluyoruz. Halbuki kusuru başkalarında, yeni yaşta, yeni yılda bulmakta gösterdiğimiz çabayı, yapamadıklarımıza harcasak gerçekleştiremediğimiz hayalimiz kalmayacak.

Oysa hayaller hep bekliyor. 

Bir türlü gidemediğimiz uzun seyahatler askıda bekliyor; çocukların büyümesini, kesenin dolmasını, patronun gönlünden birkaç gün izin kopmasını, onu, bunu…

Hayallerimizi gerçekleştirmek için o ilk adımı atacak cesaret olmayınca; “Çocuk var, para yok, iş çok, izin yok” gidi bahaneler, sebepsiz memnuniyetsizlikler de hiç bitmeyecek…


Mesela…

 

Sabah sabah kendi kendime diyorum: “47! Ne biçim bir yaş! Çift sayı değil, 3e bölünmüyor, 4e bölünmüyor, 5e bölünmüyor, 6ya, 7ye.. Asal sayı mıdır nedir?” 

 

Bahane işte!

46’nın güzelliği 2’ye bölünebilmesi değildi elbet… 46 yaşımı nasıl yaşamış olmamdı.

Geçen sene leyleği havada, yunusu denizde görmüş olmalıyım ki yalnız trenle, uçakla, otobüsle kilometrelerce yol gitmedim, denizlerde de fersah fersah gezindim.

2 çocuklu bir annenin bir sene içinde yapabileceği en uzun yolculuklara çıktım.

2 çocuklu olalı beri ilk defa kendimle bu kadar baş başa kaldım. Tek başına kalmak, sevdiklerinden ayrı kalmak pahasına olabiliyor elbette. Hiç özlemediğim kadar da çok özledim. Ama anladım ki bazen bunu da yapmak, her şeyi geride bırakıp gitmek de gerekiyormuş.

Bazı şeylerin ben yokken de olabileceğini görmek, idrak etmek lazımmış. Çocuklar da buna alışmalıymış, anne de…

Nasıl her batan günün ardından yeni bir gün doğuyorsa, yeryüzüne doğanların da devr-i daimi kaçınılmaz oluyor. Aldanıp da, biz olmadan yaşayamazlar, sandığımız çocuklarımız da kendi ayaklarının üstünde durmayı beceriyorlar. 

Dario, “Külotunu değiştir, oğlum” dediğim zaman, “neden? misafir mi gelecek?” diyecek kadar tatlı ve naif olsa da, kendi istediği gibi saç tıraşı bitince, aynaya şöyle yandan bir bakış atacak kadar;

Maya, eskrim takımıyla kendi başına Atina’ya yarışlara gidebilecek, bana “ne zaman topuklu ayakkabı giyebileceğim?” diye soracak kadar büyüdüler işte.

Onlar büyüyor, biz de büyüyoruz.

Ara sıra, benim “dinazor” dediğime Dario’nun “anne, o Trikeratops” dediğinde, Star Wars’ın onlarca Droid’ini çocuklar gibi ezberleyemeyip, “amaaan, bence hepsi droid  işte” dediğim zaman kendimi babaannem gibi hissetsem de mesele değil.

Hayat devam ediyor. Sadece rollerimiz değişiyor…

♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥

Son birkaç yıldır, her sene bir doğum günü yazısı yazmak geleneksel hale geldi. Belki de önceki seneleri de okumak istersiniz; 46 yaş, 45 yaş, 44 yaş, 43 yaş.



3 thoughts on “46dan 47ye giden yolda öğrendim ki…”

  • Hayat keşiflerle dolu..
    Tesadüf eseri bu gün Merhaba dedim size..
    Gezdim , dolaşdım , özümlemeye çalıştım bizimle paylaştığınız hayat dolu dünyanızı..
    Sitem etdim kendime daha önce neden keşfetmedim bu dünya yı diye..
    Yüreğinizin rengine vuruldum..
    Sağlıklı huzurlu bir yaşam sizinle olsun sevdikleriniz ve sevenleriniz ile birlikte..
    Teşekkürler ..yüreğiniz de bize de yer verdiğiniz için.

  • Bu yaşının öğreteceklerinden de derin haz alacaksın dah çok yol daha çok keyif dilerim Papatyam 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir